Memura sıfır zam…

20.05.2022
A+
A-

Nereden çıktı sıfır zam, her altı ayda bir zam alıyorlarya demeyin sakın.

Memura, işçiye, emekliye enflasyon oranında zam vermek demek, sıfır zam vermek demektir.

Hele ki, o zam TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre verilmiş bir zam ise, sıfır zam da değil, eksi zam demek. Çünkü TÜİK’in enflasyonuyla vatandaşın enflasyonunu kıyaslamak mümkün değil. İki hesaplama arasında küçük oranlar olsa kabul edelim. Arada uçurum var.

Ekonomistler derki, enflasyon, mal ve hizmetlere dair fiyat düzeyinin yükselmesi sebebi ile, paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüştür. Peki enflasyon oranında zam verirseniz düşen alım gücünüzün tekrardan yerine getirilmesi, yani aynı seviyeye getirilmesi değil midir? Elbette öyledir. O zaman kaybettiğiniz alım gücünün tekrar aynı seviyeye getirilmesi kaybınızın telafi edilmesidir.

Elbette biz ekonomist değiliz. Vatandaş olarak algımızı ifade etmeye çalışıyoruz.

Memur maaşlarına sözde enflasyon oranında verilen zamların yıllar içerisindeki alım gücünü nasıl düşürdüğünü incelediğimizde ise, her gelen yılın geçen yılı arattığını görmemek mümkün değil.

Yaklaşık yirmi yıl önce emekli olan bir memur emekli ikramiyesiyle oturabileceği bir ev alabilirken, yada küçük oranlarda borçlanırken, bu gün bırakın ev almayı evin hayalini bile kuramaz herhalde.

Enflasyonun yüksek çıkma beklentisiyle birlikte son günlerde bir takım basın yayın organlarının üç haberinden biri, memura, emekliye, işçiye büyük zam bekleniyor şeklinde. Ardından da hesaplama yapılıyor ve memurun maaşının enflasyon farkı şu kadar oldu bu kadar oldu diye. Gazete manşet atıyor; “memura büyük enflasyon zammı”, Devlet büyülerimiz açıklama yapıyor; “memuru enflasyona ezdirmedik” ya da “ezdirmeyeceğiz” bunlar nasıl açıklamalardır anlamak mümkün değil.

Gazetelerin enflasyon oranında yapılan zamlarla ilgili başlıkları, “enflasyon karşısında alım gücü düşen memurun kayıpları karşılanacak şeklinde olmalı.

Memur, memur emeklisi, işçi, işçi emeklisi kısacası sabit ücret alan, emeğiyle, alın teriyle geçinmeye çalışan bir bireye enflasyon oranında zam demek, biz sizin ücretinizi enflasyon karşısında koruyoruz, alım gücünü koruyoruz demektir. Zam değildir.

Ve her altı ayda bir yapılan memur ve emekli maaşlarına yapılan zammın henüz ikinci ayında beklenen enflasyon oranına geçmesi demek, memur ve emeklinin bir daha ki zam dönemine kadar aradaki farkı dört ay cebinden karşılayacak olması demektir. Madem enflasyon oranında zam veriyorsanız, verdiğiniz zammın enflasyona aştığı aydan itibaren altıncı ayın sonunda, aradaki farkı da ödeyin. Neden cebinden harcatıyorsunuz? Ve ödemiyorsunuz?

Yada geçmiş yıllarda olduğu gibi memur ve emekli maaşlarını her ay enflasyon artı huzur payıyla birlikte hesaplanarak ödensin.

Enflasyonist ortamda fiyatlar arttıkça alım gücü düşüyor. Alım gücü düştükçe fakirleşen kesim yine memurlar, emekliler ve işçiler oluyor. Sözde enflasyon oranında verilen zamlar memurun alım gücünü korumaktan çok uzak maalesef. Aldığınız bir ürünü, ikinci kez aynı fiyattan alamamak kadar kötü bir şey olabilir mi?

Satın alma gücü paritesi olarak ta adlandırılan enflasyon, diğer ülkelerle kıyaslandığında ülkemiz maalesef her geçen gün daha aşağı sıralara doğru kaymakta.

Zaman zaman siyasilerimizin de dile getirdiği alım gücü, kişinin geliriyle alabileceği bir ürün miktarıdır.

Örneğin Avrupa’da bir asgari ücretli aldığı ücretle ne kadar benzin alabilir? Ülkemizdeki bir asgari ücretli ne kadar benzin alabilir? Siz derseniz ki Avrupa’da en ucuz benzin Türkiye’de, bizde deriz ki? Avrupa’da asgari ücretlinin maaşı ne kadar? Bizdeki ne kadar?

Bu gün Türkiye’de 4 kişilik ailenin açlık sınırı asgari ücretin üzerine çıktı, 5 bin TL sınırına dayandı.

Tabi memur maaşlarını belirlenmesinde yetkili olup, etkisiz olan sendikalarla hükümet arasında yapılan toplu sözleşmelerde, oynanan tiyatronun sonucunda yaklaşık 10 yıldır ortada hiçbir kazanım yok. Maalesef.

Seyyanen zam isterler unuturlar. Asrın sözleşmesi derler, iki ay sonra söylediklerinin tersini söylerler.

Kısaca geçmiş dönemlerle bu günü kıyaslamak istersek;

12 Eylül İhtilalinin asgari ücretliye birikim yapma imkânı tanımadığını görüyoruz. İhtilal sonrası 1981’de asgari ücret 10 bin liraya çıkmasına rağmen, bir işçi 1 ayda yalnızca 4 çeyrek altın satın alabilmiş.

Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olduğu dönemde 1990, asgari ücret 414 bin lira, işçi bir ayda 8 çeyrek altın satın alabilmiş.

Yıl 1992, Demirel başbakan, DYP ve SHP’nin katılımıyla kurulan koalisyon hükümetinde asgari ücret 1 milyon 449 bin liraya çıkmış, işçi bir ayda 12 çeyrek altın satın alabilmiş.

Erbakan Hükûmeti veya REFAHYOL Hükûmeti (28 Haziran 1996-30 Haziran 1997) döneminde memur ve emekli maaşlarındaki artış alım gücünü oldukça artırmış ve bir işçi 14 çeyrek altın alabilir hale gelmiş.

Yıl 1999, DSP, MHP, ANAP hükümeti koalisyonu.  Bu yıldan itibaren asgari ücrette yılda iki kez altı aylık dilimler halinde zam uygulanmasına başlanmış ve asgari ücretli bir işçi ortalamaya 12 çeyrek altın satın alabilmiş. 

Yıl 2002 AK Parti’nin iktidara geldiğinde, asgari ücretli ayda 10 çeyrek alabiliyormuş. Yıl 2021 ocak ayı çeyrek altın 720,00 TL asgari ücret 2825,90 TL alabileceği çeyrek altın 3,92 adet. Yıl 2022, 18 Mayıs asgari ücret 4253,40 TL, çeyrek altın 1500 TL alabileceği çeyrek altın 2,85 adet. Hesap ortada.