Kamu Görevinde Adalet, Eşitlik, Liyakat…
Kamu kurumlarımız, devlet kurumlarımızdır. Her bir kamu kurumumuz devletin bir parçasıdır. Kamu kurumlarımızda hizmetin devamlılığı ve sürekliliği açısından tüm kurumlar aynı statüde olup, herkes kanunlar çerçevesinde aynı şartlar altında eşittir. Kamu kurumlarımız özel kurumlar gibi bağımsız değil, kanun, genelge, yönetmelik gibi, sözlü değil, yazılı kurallarla yönetilir. Daha doğrusu yönetilmelidir.
Kamunun sunduğu hizmet, özel kurumlarda olduğu gibi kar amaçlı değil, hizmet odaklı olmalıdır. Kamu kurumlarında yöneticiler kanunların dışına çıkamaz çıkmamalıdır. Kamu yönetimi bencillik, ön yargı, haset, tarafgirlik, kin gibi duygulardan arındırılmış olarak yönetilmelidir.
Kamu yönetiminde öncelikle adaletin, liyakatin tesis edilmesi elzemdir. Hatta sadece kamu yönetiminde değil, adaletin kişilerde, ailede, toplumda kısacası her yerde gerekli olduğunu, adaletsizliğin de sosyal ve ekonomik dengeleri bozarak toplumsal huzursuzluğa neden olduğunu hatırlatmakta yarar var. Adalet toplumsal barış, huzur ve güven ortamının sağlanması için olmazsa olmazdır.
“Adaleti, yüksek bir konum olarak kabul etmekten vazgeçen millet, bu felaketini hiçbir başarı ile telafi edemez.” “Adaletin olmadığı yerde herkes suçludur” sözleri ve evrensel üç dinin kitapları olan, Kur’an, İncil ve Tevrat’ta da adalete sık sık vurgu yapılmıştır. Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır. Sözü de, güzel bir sözdür.
Gerek İnsan hakları beyannamesinde, gerek Avrupa insan hakları bildirgesinde ve gerekse Anayasamızda adalet ve eşitlik kavramları üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Özellikle kamu görevlilerinin bu konuda duyarlı olmak ve adalet ve eşitlikten ödün vermemeleri gerektiği, emanet bilincine ve liyakat ölçüsüne dikkat etmeleri gerektiği hususu defaten vurgulanmıştır.
Tüm bunları ifade ettikten sonra özetle, ülkemizde adaletin tesis edilmesi için yeniden yapılanmaya ihtiyaç olduğu alenen ortadadır. Kamunun hemen her bir kurum yönetimine siyasetin çok fazla müdahil olması, kamuda adaletten liyakatten uzaklaşmayı ve kamunun işleyişinin engellenmesini de beraberinde getirmiştir.
Kurum yapılarının gözden geçirilerek, yeni bir zihniyet değişimine, kamu yönetiminde yeniden yapılanmaya acilen gerek vardır.
Adaleti merkeze oturtarak, ortak inançlar, değerler, öncelikler veya hassasiyetler üzerinden yepyeni bir kamu yönetimi anlayışına, vatandaş tanımına, yeni bir kamu hizmeti tanımına ihtiyacımız vardır.
Bunlar için bir takım ortak değerler üretmek, tüm vatandaşlarımızı asgari müştereklerde bir araya getirmek öncelikli hedef olmalıdır. Yeri, makamı her ne olursa olsun, bir tek vatandaşımızı bile ayrıştırıcı, dil kullanmamalı, nefret dili kullananlara karşı hukuken bir karşılığı mutlaka olmalıdır.
Bir bürokratın kanunlara uymadan yaptığı iş ve işlemin karşılığı da mutlaka olmalıdır. Daha birkaç gün önce, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sevgi Akarsu’nun, asistan hekimlerin anayasal hakları olan 15 Eylülde yaptıkları hak arama eylemine katılmalarını engellemediği için yöneticiler tarafından yapılan baskıya dayanamayarak istifa ettiği, sosyal medyada yayınlanan görüntüler ve bazı basın yayın kuruluşlarında çıkan haberlerde yayınlandı.
Seçimle göreve gelen Ana Bilim Dalı Başkanının mobbinle istifa ettirilmesi üzücüdür. Bu gün Sevgi Hocaya yapılanın yarın bir başka bölüm başkanı ya da başka bir çalışanımıza yapılmayacağının hiçbir garantisinin olmadığını ortadadır. Adalet; bir kişinin sadece kendisine yapılan haksızlığı dillendirmesi veya mücadele etmesi değil, bir başkasına yapılan haksızlığa hukuksuzluğa karşı da müdahale etmesidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “ Ben bedeni hür, beyni hür, gönlü hür, kalemi hür nesiller isterim”. Hiçbir kimseden korkmadan, çekinmeden, özgür düşünen, özgürce yazan, adaletin üstün olduğu günlerde buluşmak dileğiyle.