Ciğerimiz yanıyor…

08.02.2023
A+
A-

Sözün bittiği yerdeyiz.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde saat 04:17’de, 7.7; saat 13.24’te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmesiyle, Gaziantep, Adana, Malatya, Hatay, Adıyaman ve Şanlıurfa başta olmak üzere diğer pek çok ilimizde hissedilen depremlerle, binlerce vatandaşımız göçük altında. Bu kış gününde, kar, yağmur, çamurda binlerce vatandaşımız, aç, susuz inim inim inlerken, ne nasıl yazılır? Nasıl ifade edilir ki?

Zaman bir canımızı bile göçük altından sağ salim çıkabilme zamanı. Açıkta kalan vatandaşlarımıza barınacak yer bulma zamanı. Karınlarını doyurma zamanı.

Ulaşılamayan iller, ilçeler. Bölgeye giden sağlık çalışanlarımızdan bilgi almaya çalışıyoruz. Halen ulaşılamayan binlerce köy var. Ve o köylerde yaşayan vatandaşlarımız ne durumda bilen yok.

Bölgedeki arkadaşlarımız diyor ki; “arama kurtarma ekipleri gitmeleri gereken bölgelere gidemiyor. Ulaşım için yeterli araç yok. Bölgeye giden personellerin dağıtımı konusunda koordinasyon yok. Yollar kötü. Pek çok yol kırılmış parçalanmış durumda. Çoğu bölgeye halen ulaşılamadı. Bölgeye ulaşmaya çalışan personeller saatlerdir yollarda. Yollarda aç susuz kalan personeller.”  Ve şahsım olarak yazıyorum. Hatay ilimizde bulunan arkadaşlarıma da halen ulaşamadım.  

Ve bu ortamda bile üç bisküviyi 3-5 kat yüksek fiyata satmaya çalışan ve yıkıntıların içinden hırsızlık yapmaya çalışan şerefsizlerin de var olduğunu yine bölgedeki arkadaşlarım söylüyor.

Şehir merkezlerine bakıyoruz yan yana iki bina, binanın biri sapasağlam ayakta. Diğer bina yerle bir olmuş canlar göçük altında. Demek ki, binanın yapımında bir sıkıntı var. Anladığımız, binayı yapan yüklenici malzemen çalmış yani hırsızlık yapmış. Ruhsat veren rüşvet almış ve her zaman olduğu gibi sonuç, yüzlerce giden can ve parayı cebe atan zevatlar.

Böyle bir felaket ortamında önceliğimizin vatandaşlarımıza ulaşmak olması gerekirken, bazı televizyon ekranlarına bakıyoruz. Bu ortamda bile bazı devlet büyüklerimizin halen reklam peşin olması, bizlere bu kadar da olmaz dedirtiyor. Giden yardımın üzerinde hangi partinin adının, bilmem hangi ittifakının isminin olmasının hiçbir önemi yok. Millet can derdindeyken bir siyasinin çıkıp, biz bilmem ne ittifak olarak şu bölgeye yardım gönderiyoruz demesinin bir tek açıklaması var. Siz insanlığından nasibinizi almamışsınız.

Zaman reklam yapma zamanı değil. Zaman depremden siyasi rant elde etme zamanı da değil. Depreme müdahale etmek için birinden izin almanıza, ya da övgüler yağdırmanızın da zamanı değil. Keyfiniz yerinde olduğunda kim kimin ayakkabısının altını öpecekse öpsün.

Maalesef ülkemizde herkes müteahhit. Ne kural var, ne kaide? Yaklaşık olarak nüfusu ülkemizle aynı olan Almanya’da 3 bin müteahhit varken, bu rakam ülkemizde yaklaşık 330 bin. Avrupa’nın tamamında ki müteahhit sayısı ise 25 bin civarında. Yani müteahhitlik yoldan geçenin yapacağı iş değil. Faturası ağır.

Yaşananlardan ders alıyor muyuz? Maalesef almıyoruz.

1999 Depreminden bu yana bu millet deprem vergisi ödüyor mu? Evet ödüyor. 1999 yılında Türkiye’yi sarsan 7.7 büyüklüğündeki deprem, ile alınmaya başlanan, önce geçici olarak, daha sonra kalıcı hale gelen ve kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen Özel İletişim Vergisi’nden bugüne kadar 88 milyar TL gelir elde edilmiş. Muhtemelen elde edilen 88 milyar TL’de ortada yok.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Her zaman olduğu gibi, Millet olarak biz görevimizi elbette yapacağız.

Ancak, devleti yönetenlerde görevlerini yerinde ve zamanında yapsınlar ki, binalar yıkılmasın, doğal afetlerde zorda kalan vatandaş sayımızı en aza indirelim.