Sağlık Hizmetlerinde Türkiye mi? Avrupa mı?
Son dönemde, Türkiye’nin sağlık sistemi pek çok tartışmanın merkezi oldu. Hem doktor sayısı hem de sağlık hizmetlerine erişim, vatandaşlar için önemli meseleler haline geldi. Bu köşe yazısında, Eurostat 2021 verileri ışığında gözlemlerimi ve değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye: Doktor Sayısında Neden Gerideyiz?
Eurostat 2021 verilerine göre 2021 yılında Türkiye’nin doktor sayısı 183.569. Bu rakam ilk bakışta etkileyici görünüyor olmasına rağmen, Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya’nın ardından Avrupadabeşinci sırayı alıyoruz. Ancak bu başarı, nüfusumuzun yoğunluğunu hesaba kattığınızda çokta iyi görünmüyor.
Peki, Avrupa’nın diğer ülkeleriyle kıyasladığımızda neden bu tablo ile karşılaşıyoruz?
100 bin kişiye düşen doktor sayısı Türkiye’de sadece 218. Bu rakamla Avrupa’nın son sıralarında yer alıyoruz. Bir Avrupa ülkesi olarak, nüfus yoğunluğumuza uygun doktor sayısını sağlama konusundaki bu eksikliğimizi düşünmeli ve üzerinde ciddiyetle durmalıyız.
Vatandaşın Doktora Başvurusu sayısı,
Bir diğer önemli konu da vatandaşların doktora ne sıklıkla başvurduğudur. 2021 verilerine göre, Türkiye’de bir kişi yılda ortalama 8 defa doktora başvuruyor. Bu durum, bizi Avrupa ülkeleri arasında beşinci sıralamaya taşıyor. Günümüzde sağlık bilimciler, hastalıkların tedavisinden ziyade, hastalıklarınbaşlamasını engelleyici yaklaşımların daha etkili ve ekonomik olduğunu vurgulamaktadırlar.
Bu doğrultuda, Türkiye’nin sağlık politikaları da revize edilerek, koruyucu sağlık hizmetlerine daha fazla önem vermelidir.
Sağlığı, sadece bedenen hastalık olmaması olarak görmek yerine; fiziksel, ruhsal ve sosyal iyi oluşun bütünü olarak ele almalıyız. Bu nedenle politikalar, bireyin tüm yaşam alanlarını kapsayacak şekilde genişletilmelidir.
Beslenme Bilincinin Artırılması; Özellikle işlenmiş gıdaların tüketiminin azaltılması ve organik, doğal besinlere yönlendirme stratejileri geliştirilmelidir.
Yaşam Alanlarının Sağlıklaştırılması; Kentsel dönüşüm projelerinde sağlıklı yaşam alanlarının oluşturulması, yeşil alanların artırılması, hava kirliliğiyle mücadele, suyun temizliği gibi konularda politikaların güçlendirilmesi gerekmektedir.
Düzenli Tarama ve Aşı Programları: Erken teşhisin önemi göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle düzenli sağlık taramaları teşvik edilmeli ve aşı programlarına daha fazla yatırım yapılmalıdır.
Toplumsal Bilinçlendirme ve Eğitim; Sağlıkla ilgili bilgiye erişim, bireylerin kendi sağlıklarını koruyabilmesi için kritiktir. Bu nedenle toplumsal bilinçlendirme kampanyaları, seminerler ve eğitim programları düzenlenmelidir.
Tüm bu hizmetler Sağlık çalışanları eliyle yürütülmekteyken, ülkemizde sağlık çalışanları, en kutsal mesleklerden birini icra ederken, maalesef her geçen gün artan bir şiddete maruz kalmaktadır. Doktorlardan hemşirelere, sağlık personelinden destek ekiplerine kadar, bu alanda görev yapan her birey, adeta bir hedef tahtası haline gelmiştir. Bu durum, sadece bireysel değil, toplumsal bir yara haline dönüşmüştür.
Sağlık çalışanlarının, hayat kurtarma mücadelesi verdikleri anlarda bile fiziksel ve psikolojik şiddetle karşılaşmaları, toplumumuzun bir ayıbıdır. Bir doktorun, bir hastasını tedavi ederken endişe duyması, bir hemşirenin gece nöbetinde güvende olup olmadığını düşünmesi, kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu mesleki fedakarlığın, bu özverinin karşılığı, saldırıya uğramak, hakarete maruz kalmak olmamalıdır. Sağlık çalışanları, sadece hastalıklarla değil, aynı zamanda haksız yere maruz kaldıkları şiddetle de savaş vermek zorunda bırakılmaktadır.
Bu yazdıklarım, sadece bir gözlem ya da analiz değil; aynı zamanda bir umut, bir beklenti, bir çağrıdır. Türkiye’nin sağlık sektörü üzerine yapılan bu değerlendirmeler, karşımıza çıkan tablonun yanı sıra bize bir görev de yüklüyor. Bu topraklarda doğan her bir bireyin, en iyi sağlık hizmetine layık olduğuna inanıyorum.