Sağlıkta Dönüşümün Ekonomik Faturası Devlete, Sağlık Faturası Vatandaşa Çıktı.

2002 yılında iktidara gelen mevcut AK Parti Hükümeti’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında adım adım hayata geçirdiği projelerle sağlık hizmetlerinin sunumu ticarileştirilmiş, özel sağlık kuruluşlarının önü açılmış ve bu kuruluşlar çeşitli şekillerde teşvik edilmiştir. Devlet hastanelerinin yemek, laboratuvar, tomografi-MR gibi birçok hizmeti özelleştirilmiş; kamu-özel iş birliğiyle yapılan şehir hastaneleri aracılığıyla devletin sunduğu sağlık hizmetleri kısmen özel sektöre devredilmiştir.

Bu projelerin sağlıkta yarattığı olumsuz etkiler ve ekonomik faturası bugün hem devletimiz hem de milletimiz tarafından ödenmektedir. Ancak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, diğer alanlardaki özelleştirmelerle kıyaslanamayacak kadar hassas bir konudur. Zira sağlıkta yapılan özelleştirme doğrudan insan hayatını etkilemektedir.

Özelleştirme ile birlikte sağlık hizmetlerinde rekabetin artacağı, fiyatların düşeceği, kalitenin yükseleceği ve verimliliğin artacağı iddia edilmişti. Ancak bugün geldiğimiz noktada bunun tam tersini yaşıyoruz. Yeni doğan çeteleri, Muğla ilinde sendikamız tarafından belgeleriyle ortaya çıkarılan; özel görüntüleme merkezlerinde hastalara gereğinden fazla radyasyon verilmesi, bazı hastalara ilaç verilmeden görüntüleme yapılması gibi uygulamalar, vatandaşlarımızın sağlığını tehdit etmektedir. Bu vahim uygulamaların bedelini de yine vatandaşlarımız ödemektedir.

Ticarileşen sağlık sistemi hastayı bir müşteri olarak görmeye başlamış; devlet kaynakları ise hoyratça kullanılarak israf edilmiştir. Bebeklerin ve vatandaşlarımızın canı dahi göz ardı edilerek, daha fazla kâr elde etme hırsıyla sağlık hizmeti sunulmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aracılığıyla devlet kasasından özel sektöre büyük paralar aktarılmaktadır.

Sağlık sisteminin merkezine ticareti değil, insan sağlığını koymalıyız. Sağlık hizmetleri ticaretle yönetilemez. Bu sistemde, SGK’dan daha fazla ödeme alabilmek amacıyla yeni doğan bebeklerin günlerce kuvözde tutulmasından, hastaların gereksiz yere hastanede yatırılmasına; lüzumsuz tahliller, tetkikler ve operasyonlara; hatta milyonlarca liralık sahte reçetelere kadar birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz.

Sağlıkta dönüşüm ile devlet hastaneleri birer “işletme”ye dönüştürülmüştür. Günümüzde devlet hastanelerinden randevu almak son derece zorlaşmıştır. Hekimlerin bir hastaya ayırabildiği süre 5-10 dakika ile sınırlanmıştır. Tetkikler için aylar sonrasına gün verilirken, sonuçların çıkması haftalar sürebilmektedir. Vatandaşlarımız, birçok özel hastanenin sunduğu hizmetin de devlet hastanelerinden daha kötü durumda olduğunu bilmelidir.

Özel hastanelere verilen teşviklerle devlet hastanelerindeki hizmetler sınırlandırılmış, bazı devlet hastaneleri kapatılmış; şehir merkezlerinden uzak noktalara yapılan şehir hastaneleriyle vatandaşın erişimi zorlaştırılmış ve özel sektörün payı artırılmıştır.

Çözüm Nedir?
Çözüm, sağlık sistemimizin sil baştan ele alınmasıdır.

  • Devlete büyük maliyetler yükleyen şehir hastaneleri sisteminden derhal vazgeçilmelidir.
  • Devlet hastanelerimizdeki tüm hizmetlerden özel sektör el çektirilmelidir.
  • Ortopedi, kardiyoloji, çocuk vb. branş hastaneleri açılmalıdır.
  • İhtiyaç duyulan bölgelere yeni devlet hastaneleri kurulmalıdır.
  • İleri tetkik ve analizlerin yapıldığı, aşı üretiminin gerçekleştirildiği Hıfzıssıhha Merkezleri yeniden açılmalıdır.
  • Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri (AÇSAP), Verem Savaş Dispanserleri gibi sağlık kuruluşları yeniden faaliyete geçirilmelidir.
  • Köylerimizde yeniden sağlık evleri kurulmalı ve ebeler istihdam edilmelidir.

FARUK ERASLAN’IN AÇIKLAMASI
Basın açıklamasına katılan, eşini kaybeden eski bürokrat Faruk ERASLAN konuşmasında; eşi Gülsen ERASLAN’ın (63), rahatsızlığı nedeniyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvurduğunu, ancak buradan özel bir hastaneye yönlendirildiğini belirtti. Eşinin kanser tedavisi gördüğünü ve iyileştiğini; ancak sonrasında yapılan bir ilaç yüklemesi ve burunda oluşan enfeksiyon nedeniyle burun ameliyatına alındığını, basit görülen bu ameliyat sırasında beyne pıhtı atması sonucu eşini kaybettiğini gözyaşlarıyla ifade etti.

Hayatının altüst olduğunu belirten ERASLAN, olayın hukuki sürece taşındığını ve adalete güvendiğini söyledi. Ancak 2023 yılında yapılan bir düzenleme ile özel hastanelerde görev yapan doktorların da 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamına alınarak koruma altına alındığını vurguladı.

Eşine ait fotoğrafları ve kemoterapi sürecinde kesilen saçlarını her zaman yanında taşıdığını belirten ERASLAN, yaşananları hâlâ kabullenemediğini ifade etti.

ERASLAN’ın avukatı Özgür ERASLAN ise, üçüncü basamak sağlık kuruluşu olan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin, hastayı yine üçüncü basamak bir kuruluşa sevk etmesi gerekirken, özel bir hastaneye yönlendirmesinin yanlış olduğunu belirtti.